E-Kitap Palm tutan Muteferrika
Kitap Stutgart Cücesi
Dosya tipleri: [PDB]  [PDF]
Roman
Yazar: Eduard Mörike
Yayın: Subat 2001

  Gootfried Keller bir yazısında Eduard Mörike'nin kişiliğini: "Horatius'un (1) ve Şıvablı (2) kibar bir hanımın oğlu" sözleriyle çizmiştir. Gerçekten bu şairin özelliği bundan daha iyi belirtilemezdi. O, dünyada klasikle doğal-gizemli arasında yurdunu bulmuştu; titreşim ve duygularda fırsat buldukça sayrılıya dek giden bir ince duyuş, işte onun şiirinin ve öykülerinin olgunlaştığı besi toprağı buydu. Bu nedenle, yarattığı yapıtlarda, onu doğanın bir parçası gibi gösteren şaşmaz bir hava vardır.
  Herhalde böyle ince dokunmuş bir sanat yaradılışının dış dünyada güçlüklerle karşılaşmış olmasına hiç de şaşmamalı. Çok doğal olarak, Mörike'nin bir kentli olarak geçirdiği yaşam bir başarı olmaktan çok uzaktır. Eduard Mörike 8 Eylül 1804'te Stuttgart yakınında Ludwigsburg'da bir hekimin oğlu olarak dünyaya geldi. 1822-1826 arasında Tübingen Vakfı'nda dinbilim okudu. Şiirlerinin Peregrinası ve sanatçı romanı "Maler Nolten"in "Elisabeth"i olan Maria Mayer'le karşılaşması bu öğrenciliği zamanına raslar. Mörike, bu karşılaşmadan derin bir biçimde etkilenmişti. Sonra hemen hemen sekiz yılını Şıvab köylerinde papaz yardımcılığı yaparak geçirdi, sonunda 1834'te Cleversulzbach'da papaz oldu. Ancak hiç sevmediği bu görevden bıkarak daha 1843 yılında emekliye ayrıldı. Mergentheim'da birkaç yıl boş oturduktan sonra 1851'de Stuttgart'ta Katharin Vakfı'nda, ancak pek az zamanını dolduran, bir yazın öğretmenliği görevi aldı, arkasından evlendi. 1866'da bu işini de bıraktı. Evliliği de pek mutlu olmamıştı, sonunda evlilerin ayrılmasıyla bitti. Mörike ömrünün son yıllarını Lorch ve Nürtingen'de darlık içinde geçirdi ve en sonunda yeniden Stuttgart'a döndü. Ölüm döşeğinde karısıyla barıştığı halde, yaşama gözlerini kapadığı 4 Haziran 1875'te yanında kimse yoktu.
  Mörike'nin değeri ancak ölümünden sonra anlaşıldı; özellikle Schumann, Robert Franz, Brahms ve Hugo Wolf'ün seslendirdiği şiirleri onu halka mal etti. Yaşamda olduğu sırada değerini bilenler yalnızca onun genişçe dost çevresi olmuştu. Bu çevrede yurdunun en iyi insanlarına yer vardı. Başlıcaları: David Friedrich Straus, Friedrich Theodor Vischer, Wilhelm Waiblinger, ama aynı zamanda Theodor Storm, Moritz von Schwind ve Paul Heyse. Bunlarla dostluğu ve mektuplaşmaları Mörike'nin yaşadığı yaşama pek az ışık tutar - öyle bir yaşam ki, görünüşe bakılırsa, pek dar bir çevre içinde geçmemiştir. Mörike, birkaç kısa yolculuktan başka Şıvab ülkesinden hiç ayrılmamıştır; fakat onun zaten büyük bir dış çevreye gereksinmesi yoktu, çünkü kendi içinde zengin bir dünya taşıyordu, bu dünya, en çok onun şiirlerinde temiz ve açık bir biçimlenmeye ulaşmıştır. Goethe'den sonra en büyük lirik şair olduğu yolundaki ününü de bu içten ve derin ruh zenginliği sayesinde kazanmıştır.
  Şiirlerinin sevimliliği, sessiz karamsarlığı ve şakacı rahatlığı onun düzyazısında da yer alır.
  "Mozart Prag Yolunda" Alman uzun öykülerinin en güzellerinden biri ve belki de en güzelidir. Onda kendini gösteren ve neşeyle yakın ölüm arasında dolaşan duygu durumu, Mozart'ın kişiliğini birçok büyük yaşamöyküsünden daha iyi yansıtır.
  "Stuttgart Cücesi" ise Alman yazınının en gelişmiş sanat masallarından biridir. Masal havası burada Şıvab halk biçemiyle aynı düzeyde ve katıksız bir özelliktedir, öyle ki belli bir görüşe bağlanmış olmayan bir okur burada çok eski bir halk söylentisinden doğma bir masal karşısında bulunduğunu sanır.
  Ölümünden sonra, Mörike'nin yaşam yapıtı bütün halk çevrelerinde çok çabuk sürekli bir iz yarattı; bu izde onu seven dostlarının büyük çabaların katkısı da vardır. Friedrich Theodor Vischer, Mörike'nin mezarı başında, bu şairin kişiliği üzerine derin bir anlayışı göstermesi bakımından aşılamayacak sözler söylemesini bilmiştir: "Evet, hepsinin nedeni sevgiydi: Her yabancı duruma yürekten girebilmesi, insanların nedenliği, yaşamı ve acıları, ne varsa hepsine ve her birine, hatta dilsiz hayvanların zavallı karanlık ruhuna da düşünce olarak girebilmesi de hep sevgidendi. O, her duyguyu anlıyor, düşünceleri daha dudaklara varmadan keşfediyordu. Bu anlatış gücü, bu ayrıntılara kadar gidiş, bölümlere ayırma, verme ve aktarma yeteneği ve ayrıca onun, incitecek kadar bir keskinliğe gitmeksizin, insanlığın zayıf yönleri üzerine öyle yumuşak ve candan gülerek, özgür ve neşeli bir betimlemeyle budalalığın anlamsızlığını açığa vuran ince zekası ve taşkın gülmecesi; işte bütün bunlar hep birlikte bir toplam yarattılar. Bu toplam, çevresindeki bütün ruhları, karşılıklı ilişkilerin alışveriş seli içine daldırır ve oradan hiç kimse erince kavuşmuş, yüreği ferahlamış olmadan ve kendini gençleşmiş duyumsamadan dışarı çıkmazdı."
 

 

 
 
Anasayfa
 
 
E-kitap
 
E-öykü
Bilgi